Öne Çıkanlar osmanlı zürih yılbaşı beşika engin ardıç

Hilafet, Atatürk, İnönü, Türkiye

Hilafet, Atatürk, İnönü, Türkiye

Hilafet, Atatürk, İnönü, Türkiye 

Hilâfetin kaldırılışının 91. Yıldönümünde (03 Mart 1924), Atatürk’ün hilafetle ilgili konuşmalarından birini veriyorum... Şöyle diyor:

“Efendiler! Ulusumuzun uzun yüzyıllardanberi hanlar, hakanlar, sultanlar, halifeler elinde, onların baskı ve ezinci (zulmü) altında ne denli ezildiğini, onların açgözlülüklerini doyurma yolunda ne denli büyük yıkımlara ve yitiklere (kayıplara) uğradığını düşünürsek, ulusumuzun egemenliğini eline almış olması olayının tüm ululuk ve önemi gözlerimizin önünde belirir...”

Şöyle devam ediyor: “Türk ulusunun tam anlamıyla efendi olarak yaşaması, ancak o, gereksiz ve anlamsız olduktan başka, varlıkları yalnızca zarar ve yıkım getiren o makamların (saltanat ve hilafetin Y.B.) ortadan kaldırılmasıyla olanaklı olabilirdi.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Türk Inkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları 1959, sayfa 173–182).

İzmir İktisat Kongresi’nde de şunları söylüyor: “Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Romenler sabanlarına yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, kuvvetlenmişler; bizim milletimiz de böyle fatihlerin arkasında serserilik etmiş...” (Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, Atatürk’ün Söylev ve Demeçeri I-III... Türkiye İktisat Kongresi’ni Açış Söylevi İzmir 17 Şubat 1923).

Buna göre, İstanbul fethi bir varlık iddiası değil (Fatih’ten ve fetih ordusunun ruhaniyetinden özür diliyorum) “serserilik”tir!..

Anadolu’ya ve İstanbul’a ebedi hâkimiyetin vazgeçilmez unsuru olan Balkanlar’ı fethetmek (ki Orhan Gazi döneminde başlamış, yüzyıllar boyu sürmüştür) dahi “serserilik”ten ibaret bir “macera”dır!..

Şimdi yaşadıklarımız nedir o zaman?..

Birinci Dünya Savaşı öncesinde adım adım Balkanlar, sonrasında hızla Ortadoğu elimizden alınmış, nihayet, 100 yıl kadar sonra, şer güçlerin gözü Anadolu’ya dikilmiştir: Anadolu’nun bir bölümünü “Kürdistan”a,bir bölümünü “Ermenistan”aikram eden haritalar, Batı medyasında yayınlanmaktadır.

Enver Paşa haklı çıkmış, Balkanlar’dan mahrum bir Anadolu’yu elde tutmak fevkalâde zorlaşmıştır. Bugün Türkiye, kendi öz varlığını koruyabilmek için, sözün tam mânâsıyla “yedi düvel”le cedelleşmektedir. Geçelim...

Atatürk, ders kitaplarına kaynak yapılan “Nutuk” isimli hatıratında ise hilâfetten şu şekilde bahsediyor: “Hilafet vaziyetine gelince, ilim ve fennin nurlara müstağrak kıldığı hakiki medeniyet âleminde gülünç telakki edilmekten başka bir mevzuu kalmış mıydı?” (M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1969, cild 1, sayfa 14).

Hâlbuki TBMM’nin hazırlık aşaması sayılan Sivas Kongresi’nde şu mealde and içmişti: “Makam-ı Celil-i Hilafet ve Saltanata, İslamiyete, Devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye takip etmeyerek... çalışacağıma... namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah, billah...” (Sivas Kongresi Tutanakları, Haz.Uluğ Iğdemir, Ankara 1969, sayfa 5, 3).

Sultan Vahideddin’e çektiği şu telgrafı da ekleyin: “Millet bağımsızlığına kavuşsun, saltanat makamı ile yüce ve büyük hilafet yok olmaktan kurtulsun. Sonsuz bağlılığımın daima artmakta olduğunu bildirerek buna inanmanızı rica ederim.” (Meclis tutanakları: TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, İçtima senesi 1, İçtima 2, 24 Nisan 1920, celse 1, cild 1, sayfa 11).

Şimdi de Lozan Andlaşması’nın mimari (mi sahi?) İsmet İnönü’yü dinleyelim:

“Tarihin herhangi bir devrinde, bir halife, zihninden bu memleketin mukadderatına karışmak arzusunu geçirirse o kafayı behemehal koparacağız!” (Aktaran: M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1969, cild 2, sayfa 843).

Oysa aynı İsmet Paşa, 15 Kasım 1922’de Crillon Oteli’nde (Paris) gazetecilerle yaptığı sohbette şunları söylemişti:

“Türk Milleti’nin kat’iyyen Makam-ı Muallâ-yı Hilafet’in (yüce hilâfet makamının) müdafii ve hadimi (savunucusu ve hizmetçisi) olmaktan bir an geri kalmayacağını söyleyebilirim. Size ve sizin vasıtanızla bütün Müslümanlara diyebilirim ki, Hilafet her zaman olduğu gibi dinen pek sıkı merbut (bağlanmış) olduğumuz gibi icab ederse onun müdafaası için son damla kanımızı dökmeye her zaman hazırız. Türk Milleti İslamiyet’in kılıncı olmakla müftehirdir.” (Müslim Standart Gazetesi, 17 Kasım 1922).

İlgisi yok gibi gözüküyor, ama Mason localarının arşivleri bir açılsa, kim bilir ne ilginç belgeler okuruz!

Yavuz Bahadıroğlu.5 Mart 2016

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.