Kudüs şehri corpus seperatum altında kurulacak ve Birleşmiş Milletler tarafından yönetilecekti. Plana göre Filistin topraklarının yüzde 55’lik kısmı Yahudilere, yüzde 45’lik kısmı ise Araplara bırakılıyordu.
I.Dünya savaşı sonrasında İngiliz mandası altında yönetilmeye başlayan Filistin’e 1920’lerden itibaren yoğun bir Yahudi göçü yaşandı. 1922 yılına gelindiğinde Filistin’deki Yahudi nüfusu 83 binden 467 bine çıkmıştı. Nüfus değişimine paralel olarak Yahudilerin sahip oldukları topraklar da 60 bin hektardan 155 bin hektara çıktı. Yahudi nüfusunun ve denetimleri altındaki toprakların genişlemesi Filistin bölgesinde bir Yahudi sorununun da doğmasına sebep oluyordu. Bu sorun yalnızca toplumsal ya da siyasi bir sorun değildi. Aynı zamanda bölgede çatışmaları da beraberinde getiren bir terör sorunuydu.
Artarak devam eden Yahudi göçleri Filistinli Arapların tepkisine neden oldu. 1929 yılında Yahudilerin Ağlama Duvarı’na ulaşmak istemeleri sebebiyle kanlı çatışmalar da yaşanmaya başladı.Yüzlerce insan hayatını kaybetti. Asıl büyük çatışmalar ise 1936–1939 yılları arasında yaşandı. Yahudi göçünü ve buna izin veren İngiliz idaresini protesto etmek amacıyla, 1936 yılında Kudüs Müftüsü Hacı Emin El Hüseyin’in önderliğinde Araplar genel bir grev başlattı. Bu grev de kısa zamanda kanlı çatışmalara dönüştü.
Araplar ülkede hemen bir seçim yapılmasını ve kendi kontrollerinde bir hükümetin kurulmasını hedefliyorlardı. Bölgedeki Yahudiler ise kurdukları Haganah ve İrgun gibi örgütlerle hem Araplara hem de İngiliz yönetimine karşı terör eylemleri gerçekleştiriyorlardı.
Filistin topraklarında yaşanan bu çatışmalar bölgedeki İngiliz idaresini zor duruma düşürdü. Ayaklanmaların, çatışmaların nedenlerini araştırmak ve çözüm yolu bulmak amacıyla Britanya hükümeti bir komisyon kurdu. Pell komisyonu Filistin’de iki ay süren incelemelerinin sonunda 404 sayfalık bir raporu 1937 yılı Temmuzunda hazırladı. Bu rapor Filistin’in Araplar ve Yahudiler arasında taksimini öngörüyordu. Buna göre bir Yahudi ve Arap devleti kurulacaktı. Üç semavi din için kutsal olan Kudüs, Beytüllahim,Nasıra,Celile gibi bölgelerle,Akabe Körfezinin girişi manda yönetimi altında kalacak ve her iki tarafa da açık olacaktı. Yafa Arap devletine verilecek böylece Akdenize açılması sağlanacaktı. Yahudi devletine ise Taberiye gölü ile Akdeniz arasındaki şerit verilecekti.
Ancak bu taksim planı Araplar tarafından büyük tepkiyle karşılandı ve sonrasında Britanya hükümeti bu plandan geri adım atmak zorunda kaldı. II.Dünya savaşının ayak seslerinin duyulduğu bu tarihlerde İngilizler Alman tehlikesine karşı Arapların desteğini almak yeni bir plan hazırladı. “The MacDonald White Paper” (Beyaz Belge Raporu) adlı raporda Filistin’in taksiminden vazgeçildiği ve on yıl içinde bağımsız bir Filistin Devletinin kurulacağı ifade ediliyordu. Bu belgeye göre Yahudiler ve Arapların yönetimdeki ağırlığı artırılacak ve beş yıl içerisinde bölgeye 75 bin kişilik Yahudi göçüne izin verilecekti. Ancak bu rapor da Filistin’deki Yahudi nüfusunu artıracağı ve Yahudi nüfusunun resmen tanınmış olacağı gerekçesiyle Araplar tarafından reddedildi.
Sonraki yıllarda Filistin topraklarında durum daha da içinden çıkılmaz bir hale geldi. Karşılıklı çatışmalar arttı. İrgun örgütü İngiliz manda yönetimine karşı da eylemlerini yoğunlaştırdı. 1946 yılında Kudüs’teki King David Oteli'nin dinamitlenmesi, Arap köyü Deyri Yasin'e karşı düzenlenen saldırılar, Yahudileri Filistin’e götürmekte olan Exodus adlı geminin İngiliz donanması tarafından geri çevrilmesi ve İngiliz askerleri ile Yahudiler arasında silahlı çatışmaların şiddetlenmesi gerilimi daha da arttırarak Filistin sorununu uluslararası bir sorun haline getirdi.
1947 yılına gelindiğinde İngilizler artık Filistin’i yönetemez hale gelmişti. Bunun üzerine İngilizler bölgedeki sorumluluklarından kurtulmak amacıyla konuyu Nisan ayında Birleşmiş Milletlere götürdü.15 Mayıs’ta, 7 oya karşı 45 oyla Birleşmiş Milletler Filistin Özel Komitesi (UNSCOP)’nin kurulmasına, bu komitenin 11 üyeden oluşmasına ve raporun en geç 1 Eylül 1947’de sunulmasına karar verildi.
Komite Haziran ve Temmuz aylarında Filistin,Mısır,Irak,Lübnan,Suudi Arabistan ve Suriye’de çeşitli görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerin sonunda ise hazırladığı raporu 1 Eylül günü Birleşmiş Milletlere Genel Sekreterliğine sundu. Komisyonun raporu iki plan içermekteydi.Birincisi, komisyon üyelerinin çoğunluğunun kabul ettiği; bölgeyi üçe bölen “çoğunluk planı”, ikincisi, diğer üye devletlerin önerdiği federal bir devletin kurulmasını öngören “azınlık planı” idi.
25 Kasım 1947’de BM nezdinde kurulan geçici komite çoğunluk planını kabul etti. Bu plana göre Yahudilerin ve Arapların çoğunlukta bulunduğu bölgelere göre taksim yapılacak ve bu çerçevede birer Arap ve Yahudi devleti kurulacaktı.
Plana göre kurulacak Arap devletine Gazze ve Refah Sahil şeridi, Celile, Nablus, El Halil ve Berşeva civarı; Yahudi Devletine ise Tel Aviv ve hayfa civarındaki sahil bölgesi, Necef, Yizreel ve Hule Vadisi veriliyordu. Planın üçüncü bölümünde Kudüs şehri her üç din için kutsal olmasından dolayı Corpus Seperatum ( ayrı beden ) statüsünde kabul ediliyordu. Kudüs şehri corpus seperatum altında kurulacak ve Birleşmiş Milletler tarafından yönetilecekti. Plana göre Filistin topraklarının yüzde 55’lik kısmı Yahudilere, yüzde 45’lik kısmı ise Araplara bırakılıyordu.
Birleşmiş Milletler Taksim Planı 29 Kasım 1947 yılında BM Genel Kurulu’nda oylandı. 33 kabul, 13 ret ve 10 çekimser oyla Birleşmiş Milletler 181 Sayılı Genel Kurul Kararı olarak kabul edildi. Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği ve Fransa taksim lehinde oy kullanırken İngiltere çekimser kaldı. Türkiye ise Arap ülkeleriyle birlikte taksime ret oyu verdi. Yahudiler Birleşmiş Milletlerin bu taksim planını, Kudüs konusundaki itirazlarına karşın kabul ettiler. Bölgedeki Arap nüfus ve diğer Arap devletleri ise planı reddettiler.
Plan yürürlüğe girmedi. Mayıs ayına gelindiğinde İngiltere ise meseleyi artık sonlandırmak için Filistin’deki bütün kuvvetlerini çekeceğini duyurdu. Çekilme işleminin tamamlanmasından bir gün önce 14 Mayıs 1948 tarihinde Yahudi Milli Konseyi İsrail devletinin kurulduğunu ilan etti. İsrail devletinin kuruluşunun ilanı bölgedeki Arap ülkelerinin İsrail’e savaş açmasını beraberinde getirdi. Ve böylece ardı arkası kesilmeyecek Arap İsrail gerilimi ve savaşları başlamış oldu.