Sevr Antlaşması’nın tarafları bunun gerçekçi bir hâl tarzı olmadığının farkındaydı. Aslında herkesin gizli birer ajandası vardı...
I. Cihan Harbi’nden sonra Almanya ile Versay, Avusturya ile Saint Germain, Macaristan ile Trianon ve Bulgaristan ile Neuilly Antlaşması imzalandı. Almanya, Batı Prusya, Saarland ve Alsace-Lorraine gibi Alman yurtlarını kaybederken, Avusturya’dan koparılan topraklar üzerinde yeni devletçikler kuruldu. Bulgaristan ve Macaristan da bir mikdar toprak kaybetti. Hepsi, imparatorluktan basit birer ulus-devlete dönüştürüldü. Bu müzakereler birkaç ayda bittiği hâlde, Osmanlı Devleti’yle müzakereler uzun sürmüştür.
Eldeki koz
Macera uğruna girdiği bir savaşta mağlup olarak topraklarının çoğunu kaybeden Osmanlı Devleti’nin yeni bir maceraya girişmesini önlemek için müttefikler Mondros Mütarekesi çerçevesinde Anadolu’da muayyen yerleri işgal etti. Bu arada sulh antlaşması için Paris’te müzakereler başladı. Fakat müttefiklerin korktukları başlarına geldi. İttihatçı düşmanı yeni padişah, savaşın bütün suçunu İttihatçıların üzerine yıkmayı ve Anadolu’daki mahalli mukavemet hareketlerini bir elde toplayıp sulh müzakerelerinde koz olarak ileri sürerek daha iyi şartlarda antlaşma yapmayı umuyordu. Bu sebeple Anadolu’ya fevkalade salahiyetli bir müfettiş gönderdi.
Mütakereden sonra ekonomik ve sosyal hayat canlanmaya başlamıştı. Halk artık savaştan bıkmıştı. Bu arada tek elde toplanan mukavemet hareketi, Anadolu’da İstanbul’a alternatif bir hükümet kurdu. Ancak İttihatçı kalıntıları zaman içinde bunun içine sızınca, İstanbul çekingen durdu. Güçlü bir teşkilata sahip İttihatçılara karşı muhalefetin başa çıkması mümkün olmadığı gibi, İzmir’in trajik işgali, amme efkârını müttefiklerle iş birliği yapılamayacağı kanaatine sevk etti. Bu da İstanbul’un değil, Ankara’nın elini güçlendirdi.
Müttefiklerin Nisan 1920’de San Remo’da hazırladıkları metin, müstakil devlet mefhumuyla bağdaşmadığı için Tevfik Paşa müzakerelerden çekildi. Bunun üzerine Yunanlılar Anadolu içlerine sevk edildi. Maarif Nazırı Bağdadlı Hadi Paşa, Şûra-i Devlet Reisi Rıza Tevfik ve Bern Sefiri Reşad Hâlis Bey’den müteşekkil ikinci bir heyet, Paris’in Sevr banliyösünde 10 Ağustos 1920’de bir antlaşmayı paraf etti. Karşı tarafta Britanya, Fransa, Japonya, İtalya, Ermenistan, Belçika, Yunanistan, Hicaz Krallığı, Polonya, Portekiz, Romanya, Sırb-Hırvat-Sloven Krallığı ve Çekoslovakya vardı. ABD, Osmanlı Devleti ile savaşmadığı; Rusya ise Cemiyet-i Akvam (BM) azası olmadığı için antlaşmaya imza atmadı.
Sevr Antlaşması ile İstanbul ve Anadolu Osmanlı Devleti’ne bırakılıyor; ama Mondros Mütarekesi sebebiyle fiilen işgal altında bulunan Suriye, Ceyhan, Antep, Urfa ve Mardin, Fransa’ya; Irak, Filistin, İngiltere’ye; Çatalca’ya kadar Trakya ve İzmir, Yunanistan’a; Antalya, İtalya’ya veriliyordu. Boğazların idaresi, milletlerarası bir komisyona devrediliyordu.
Doğu ve güneydoğuda Wilson Prensipleri çerçevesinde, plebisite dayalı otonom bir Ermenistan ve Kürdistan kuruluşunun önü açılıyordu. İzmir’in geleceği, 5 yıl sonra yapılacak plebisitin neticesinde belli olacaktı. Ordu, gönüllü ve paralı 50 bin kişiyle sınırlı olacak; savaş suçluları muhakeme olunacak; savaş mağdurlarının hakları iade edilecekti. Kapitülasyonlar devam edecek; ancak ekonomik vaziyeti sebebiyle Türkiye’den savaş tazminatı istenmeyecekti.
Öteki mağlupların hâli?
Antlaşmada tasvir edilen şartlar, zaten I. Cihan Harbi’nin neticesiyle ortaya çıkan fiilî vaziyettir. Yani Anadolu’da bazı toprakların kaybından, mevcut İstanbul hükümeti ve padişah değil, çoğu Ankara’da bulunan İttihatçılar mesuldü. İzmir’in işgaline bile Yunanlılar, İttihatçıların vaktiyle Ege Rumlarına tatbik ettiği muamelelerin telafisini bahane göstermişti.
Çökmüş Suriye ve Irak cephelerinin kumandanları Ankara hareketi içindeydi. Şu hâlde Sevr’in, mevcut hâle göre getirdiği tek ağır hüküm Boğazların milletlerarası statüsüdür ki Lozan da bunu aynen kabul etmiş; hükümleri 1936 Montrö Mukavelesi ile hafifletilmiştir. Fransa, himaye rejimi altında tuttuğu Suriye’yi nihayet 25 sene sonra -yani Antakya’yı Türklere verdikten birkaç sene sonra- terk etmiştir.
Diğer mağluplarla yapılan antlaşmalar, daha ağır şartları havi idi. Buna rağmen Sevr Antlaşması İstanbul ve Anadolu’da büyük infiale sebep oldu. Hükümet, meclis ve padişah tarafından kabul edilmedi. Böylece yürürlüğe girmedi.
Buna rağmen Ankara, bu sebeple İstanbul hükümetini hain ilan ederek davasına prim kazandırmayı ihmal etmedi. Diğer devletlerin de kabul etmediği antlaşmayı bir tek Yunanistan kabul etti.
Sevr Antlaşması’nın akıbetini ve tatbik edilebilir olup olmadığını başka bir yazıda ele alalım...
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci25.01.2016
Diğer devletlerin de kabul etmediği antlaşmayı bir tek Yunanistan kabul etti
SEVR ANTLAŞMASI: Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek mi?
19 Şubat 2016 Cuma 04:51
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.