Bu arada Hafız Hakkı Paşa Erzurum’da tifüsten öldü. Zevcesi, Enver Paşa’nın zevcesinden yaşlı olduğu için hanedan protokolünde önde gelen bu arkadaşını kıskandığı ve bu sebeple bir an evvel kendisinden kurtulmak için cephe önüne sürdüğü söylenir. Kafkas ordusunun soğuk ve tifüsten geri kalanları Ruslara esir düşüp Sibirya’daki kamplara yollandılar.
İstanbul Sarıkamış faciasını, 6 sene sonra esaretten dönenler vesilesiyle öğrendi. Nitekim bu satırların yazarının dedesi Çuhadar Ahmed Ağa, 1914 güzünde 2. defa olarak askere alınmış; Kafkas cephesinde 9 yerinden yaralanarak esir düşmüş; 7 sene Sibirya’da esarette kaldıktan sonra kaçıp İstanbul’a gelebilmiştir. Esaretten kaçan, 9. kolordu erkân-ı harb reisi kaymakam (kurmay başkanı yarbay) Köprülü Şerif Bey, 1921’de hatıralarını Akşam gazetesinde neşretti. Onu esaretten dönen 83.alay kumandanı miralay (albay) Ziya (Yergök) Bey takip etti. Facia, böylece ortaya çıktı. (İki hatırat da yeni harflerle neşredilmiştir.)
Rusların 32 bin kişilik telefatına mukabil, Türk kayıpları da öteden beri münakaşa malzemesi olmuştur. Şerif Bey, 90 bin kişinin donarak öldüğünü söyler. Halbuki 3. ordunun gerçek mevcudu 118 bindi. Kâğıt üzerinde gözüken efrad, ya evvelce ölmüştü; ya da firariydi. Şerif Bey’in hatıraları neşredildiğinde, İttihatçı ricâli yurt dışına kaçmıştı. Enver, Ankara’ya gelip ipleri tekrar eline almak üzere Batum’da fırsat kolluyordu. Hakkında çok menfi bir hava vardı. Bu sebeple hatıratta Enver Paşa'nın işlediği cinayetlerin biraz mübalağa ile anlatıldığı iddia edilir. Donarak ölen asker sayısı hakikatte 23 bindir. Vurulma, soğuk, tifüs ve esaret gibi sebeplerle bu sayı 60 bini bulmaktadır ki, hiç de az bir rakam değildir.
Gerek Şerif ve gerekse Ziya Bey, hâdisenin mesuliyetini kış şartları ve ordunun noksanlıkları yanında, Enver ve Hakkı Paşaların yanlış kararlarına bağlar. Halbuki harekât, Alman karargâhının aslî talebiydi. O saatten sonra Enver’in buna hayır deme şansı yoktu. Madem ki maksat, Rus ordularının bir kısmını Kafkas cephesine çekip Doğu Avrupa cephesini rahatlatmaktı. Şu halde harekât pekâlâ muvaffak! olmuş demekti. Zâyiat, kimin umurundaydı! Havanın hâli ve ordunun perişan vaziyeti zaten kumandanlarca malumdu.
Burada Enver’e ait olan fikir, askeri 2000 rakımlı Allahuekber Dağları’ndan aşırıp Sarıkamış’ı arkadan vurmaktı. Çılgınca bir risk almış ve hezimete uğramıştı. Olup bitenler, taklit edegeldiği Napoléon’un ordusunu soğuk ve açlıktan mahveden Rusya seferine benzer. Ancak bu felâket çılgın Fransız’ın sonunu getirdiği halde; Sarıkamış hezimeti O’nun basit bir taklidi olan Enver’e hiç dokunmamıştı. Suç, amansız kışa; orduyu arkadan vuran Ermenilere; Enver’i dinlemeyen Hasan İzzet Paşa’ya; veya Enver kadar hırslı, ama strateji bilmeyen Hakkı Paşa’ya; hatta ordunun erkan-ı harbiye reisi Alman General Bronsart von Schellendorf’a çıkarılmıştı. Kimse Enver’i dinlememişti; dinleseler zafer kazanılacaktı!
Halbuki General Liman von Sanders, Türk orduları enkân-ı harbiye reisi General von Seckt’e yazdığı 13 Aralık 1917 tarihli bir raporunda der ki: “90 bin askerlik üçüncü ordu, sınıra yakın Hasankale yöresindeki dağlar üzerinde pek uygun savunma yerlerinde ve kendinden üstün olmayan Rus kuvvetleri karşısında idi. Ordu başarılı savaşlarla dağlardan geçebilse bile, kuşatma topları olmadığından, Kars kalesini hiçbir zaman alamazdı. Hal böyle iken, önlenmek için yapılan bütün tavsiyelere rağmen, Sarıkamış-Kars üzerine saldırıya geçilmek kararı verilmiştir. Sol hatta karlı dağların keçi yolları üzerinde yetersiz yiyecek hazırlığı ile harekete geçen iki kolordunun sonu ikisinin de ayrı ayrı yenilmesi olmuştur.” (Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s.100)
Sarıkamış’ta alay kumandanı olup, 6 senesini esarette geçiren Ziya Yergök, hatıralarında bu felaketin sebeplerini -kıştan sonra- şöyle sıralar:
1-Şöhret peşinde koşan Enver ve Hakkı Paşa’nın tecrübesizliği ve çılgınca hareketleri; birlikler arasında koordinasyonu temin edememeleri. Kumandayı ele aldıktan sonra, birlikleri birbirine bağlayacak, hareket birliğini temin edecek emirleri pek seyrek vermişti. Ordu kumandanlığını fırka kumandanlığına çevirmiş; kolordu ve fırka kumandanlarını ıskartaya çıkarmıştı. Tüm birliklere emir verip, maiyetindekileri kontrol veya irtibat subayı olarak vazifelendireceği yerde, alayları ayrı ayrı emirlerle bizzat sevk ve idare etmişti. Bir alay bozulduktan sonra, aynı vazifeyi öbür alaya vermiş; böylece başka alayların da tepelenmesine sebep olmuştu. Kışı, ordunun hâlini düşünmeksizin, düşmanın gücünü hiçe sayarak hemen Sarıkamış’ı alabileceği kanaatine kapılmış; işin kolay olmadığını, planlarının suya düştüğünü görünce hırçınlaşmış; ne yapacağını şaşırmıştır. Hakkı Paşa ise, şöhret peşinde koştuğu için emir ve maksat dışında hareket edip, 10.kolorduyu dağlarda mahvetmiş; Sarıkamış’a da zamanında yetişememiştir. İşin garibi, fâciadan dolayı Enver, Hakkı’yı; Hakkı da yakında neşredilen günlüklerinde Enver’i suçlamıştır.
2-Teğmeninden kolordu kumandanına kadar subaylarda vazife aşkının bulunmaması; namus, şeref ve izzetinefis hislerinin noksanlığı; subayların “dostlar şehid, biz gazi” diyerek mümkün mertebe kaçamak yolları aramaları.
3-Mevzilerin topla dövülmeden tüfek ve süngü ile alınmaya kalkışılması.
4-Erlerdeki maneviyat bozukluğu. Ordunun kumandanlarına itimadı kalmamıştı. Askerin açlığı, hastalığı ve donarak ölmesiyle kumandanlar alâkadar olmuyordu.
5-Sarıkamış mıntıkasının ormanlık oluşu sebebiyle harekâtın görünmesinin engellenmesi.
Ziya Bey sonra der ki: “Böylece kış sayılmazsa, mesuliyet umumileşmekte; ama en büyüğü Enver Paşa’ya ait olmaktadır. Nitekim dedelerimizden, babalarımızdan duyduğumuz “Rusların subayları iyi, erleri fenadır; bizim erlerimiz iyi, subaylarımız kötüdür” sözünün hakikati ortaya çıktı.” “Oltu’dan girdik Sarıkamış’a/Askeri kırdıran Enver Paşa” türküsünün de ifade ettiği gibi halk vicdanı, Enver’i mesul tutmuştur.
Jön Türkler iktidara gelince, tecrübeli subayları Sultan Hamid’e bağlı oldukları için ordudan atmış; yerlerine genç ve tecrübesiz; ama o nisbette hırslı ve gözünü şöhret bürümüş arkadaşlarını getirmişlerdi. Nitekim “Harbi erler kazanır; subaylar kaybeder.”
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci/31 Aralık 2018 Pazartesi