Öne Çıkanlar savunma sanayisi resmitarih Ekremimamoğlu bugün sehirlerin eski isimleri

İngiliz arkeoloji ajanı Layard'ın hikayesi

Austen Henry Layard, İngiliz diplomat İngiltere’nin İstanbul Büyükelçiliğinde görevli idi. 1840’lı yıllarda sık sık Kuzey Irak’a geldi. Musul yakınlarında kaçak kazılar yaptı. Asur dönemine ait çok sayıda heykel ve tarihi eser buldu. Bunları “Kelek” ad

İngiliz arkeoloji ajanı Layard'ın hikayesi
Austen Henry Layard, İngiliz diplomat İngiltere’nin İstanbul Büyükelçiliğinde görevli idi. 1840’lı yıllarda sık sık Kuzey Irak’a geldi. Musul yakınlarında kaçak kazılar yaptı. Asur dönemine ait çok sayıda heykel ve tarihi eser buldu. Bunları “Kelek” adı verilen nehir gemileri ile Basra’ya oradan da İngiltere’ye kaçırdı. Layard, Tevrat ve İncil’de adı geçen eski kavimlerin tarihini çözümlüyordu. Osmanlıya bağlı kuzey ırak’ta Kürdistan’ın sosyal ve siyasi yapısını belirleme projesinin de öncülüğünü yapıyordu. Osmanlı ülkesinden kaçırılan çok sayıda tarihi eser şimdi Londra Brisith Museum’da sergileniyor. 1817 yılında Paris’te doğmuştu. Zengin ve soylu bir aileye mensuptu. Atalarının İspanya taraflarından ve Hugenot olduğunu biliyordu. Küçük yaşlarda iken eline tutuşturulan “Ahdi Atik” yani “eski ahit” kitabını okuyarak hayal ve inanç dünyasını geliştirmişti. Türklerin “Tevrat” ismiyle tanımladığı kutsal kitap, Yahudi tarihinin ayrıntılı bir açıklaması idi. Dünyanın yaratılışından, Nuh tufanına, Yahudi peygamberlerinin ve kavmin yaşadıkları olaylar anlatılıyordu. Başına gelenler hakkında bilgiler vardı. Mısır’dan çıkış ve kutsal topraklara göç olayı ile Musa ve Mısır firavunları hakkında bilgiler veriliyor. Yahudilerin tanrısı olan “Yahova”nın öncülüğünde “adanmış toprakların” kutsallığı hakkında bilgilere ulaşılıyordu. Amcası Benjamin Layard, zengin olduğu kadar İngiltere Hükümeti ile de yakın ilişkiler içindeydi. Henri’nin iyi bir eğitim yapmasına yardımcı oldu. Oksford’da güzel sanatlar, arkeoloji üzerine eğitim alan Henri, amcasının yardımıyla İngiltere’nin çıkarlarının şekillendiği coğrafyayı gezmeye karar verdi. O, devletinin hizmetinde yani “Sivil görevli” (civil servant) idi. Gördüğü, bildiği her şeyi ülkesine haber verecek, sadece ama sadece kendi ülkesinin çıkarları için çalışacak bir kişi idi. Hindistan ve İran üzerinden 1842 yılında İstanbul’a geldiğinde onu karşılayanlar arasında Büyükelçi Canning vardı. İngiltere elçiliği Beyoğlu/Pera sırtlarında taş bir bina idi. İstanbul ayaklar altında idi. Elçilik’ten Haliç’i ve çevresini seyretmeye doyum olmazdı. Güneşin batışını izlemek bir başkaydı elçiliğin teras katından… Elçiliğe Musul konsolosluğundan gelen raporlar içinde yörede çok sayıda ören yeri antik kentlerin bulunduğu hakkında bilgiler veriliyordu. Canning’in istekleri doğrultusunda Henry Layard, Musul’a arkeolojik araştırmalar kazılar yapmak ve tarihi eserler bulmak İngiltere’ye götürmekle görevlendirildi. İstanbul’dan yola çıkan Layard, Konya, Adana, Diyarbakır yolunu izleyerek Musul’a geldi. İngiltere’nin bölgedeki görevli konsolosu ile görüşmeler yaptı. Osmanlı valisini ziyaret etti. Dicle nehri kıyısında bulunan Nimrod, Kalat, Koyuncuk ören yerlerinin varlığını tespit etti. Yörenin yerlilerinden bulduğu işcilerle Nimrod harabelerinin bulunduğu tepelik alanda ilk kazılara başladı. Düzgün kesilmiş taşlar, cereler, yangın izleri bulunan toprak altından kanatlı arslan gövdeli ve sakallı insan başı bulunan heykeller bulunduğunda işciler “cin çarpmışa” döndü. Kaçıştılar. Musul valiliği, kumandan ve kadı efendi olaydan haberdar oldu. Kadı’nın izinsiz kazı yapılmasına karşı olması ve işlerin karışması üzerine İstanbul’daki İngiltere elçisi Canning’in devreye girmesi ülkesinin siyasi gücünü kullanarak etki yapması üzerine yöneticiler Layard’ın kazı yapmasına izin verdiler. Sonraki zamanlarda Layard, Dicle nehri kıyısındaki tepelik bir alanda bulunan Koyuncuk harabelerinde kazılara devam etti. Heykeller , altın ve gümüş süs eşyaları, pişmiş tabletler üzerindeki çivi yazılı belgeler buldu. Arap ve Kürt işcilerin sorun yaratması üzerine bölgede bulunan Hristiyan topluluklardan (Nesturi, Keldani) çalışanlar bulundu. Makara ve vinç sistemi kullanılarak dev heykeller yerinden alınıyor, manda ve insan gücü kullanılarak Dicle kıyısındaki yük taşıma işinde kullanılan “Kelek” diye bilinen küçük gemilere getiriliyordu. Layard’ın çalışmaları 1847 yılına kadar sürdü. Ören yerlerindeki hazineler yerinden alınmış İngiltere’ye götürülmüştü. Bu işin adı “hırsızlık” olabilir miydi! Osmanlı kanunlarında “Asarı atika’nın korunması hakkında hükümler olsa da yerel yöneticilerin engellemelerini önlemenin yolları vardı: Rüşvet ve siyasi gücü kullandığınız zaman kapılar açılıyordu. Layard da bu yöntemi sonuna kadar kullanmıştı. Layard “alacaklarını fazlasıyla elde eden” zafer kazanmış bir bilim adamı olarak 1848 yılında ülkesine döndü. O sırada Asur tarihini aydınlatacak çivi yazılı tabletleri okuyacak uzmanlar da vardı. Oksford Üniversitesi’nin arkeoloji bölümünde, ressamlar ve çivi yazılarını çözümleyecek uzmanların da yardımlarıyla araştırmalarını “Ninova harabeleri: Kürdistan’daki Şeytana tapanlar(Yezidiler) Keldani Hristiiyanlarını ziyaret belgeleri ve Eski Asurluların sanatları ve tablolarını araştırma” adı altında 2 cilt halinde yayınlandı. Layard’ın kutsal kitap Tevrat’ta sık sık bahsedilen Ninova, Nimrut Asur ülkesine hükmeden kralların tarihi aydınlanmış oluyordu. 721 yılında Asurluların Yahudi ülkesine saldırması ve Samiriye olayından sonra yaşanan felaketlerin tarihi sırları da çözümlenmiş oluyordu. Yahudi tapınaklarının ve şehirlerin tahrip olduğu olaydan sonra Yahudiler kendi ülkelerinin dışına sürgün ve yerleşmeye zorlanmışlardı. Bina yapım işlerinde uzmanlaşmış Yahudi ustaların önemli bir kısmı Asur ülkesi başkenti Ninova’ya getirilmiş, burada tapınaklar , heykeller, binalar yapımında çalıştırılmışlardı. Ninova, Asur’un başkenti olarak bağlar,bahçeler, su kanalları, saraylar, tapınaklar ile donatılmış “Dünyanın en güzel şehri” olmuştu. Ancak Asur devletinin insanlık tarihinde “terör imparatorluğu” olduğu Ninova’da hükümdarlık yapan Asurbanipal’in kütüphanesinde bulunan kitaplar ve belgelerden ortaya çıkmıştı. En büyük tanrı olarak bilinen “Asur”, hükümdara düşmanlarını yenmesi için güç vermiş, karşı gelenlere de acımasız ceza vermekle görevlendirmişti. Ninova harabelerinde bulunan kabartma heykellerde mızrakların ucunda sallandırılan çıplak insan bedenleri görülüyor… Çivi yazıları okunduğunda da M.Ö. 648 yılında Babil’e saldıran Asurbanipal düşmanlarını yenmesi ve cezalandırılmasını şu sözlerle açıklamıştı: “Bir ay yirmi beş gün yürüyüş gerektiren bir alan üzerinde Elam bölgelerini yakıp yıktım. Tuz ekip diken diktim.Kral oğullarını, kral bacılarını, genç yaşlı krallık ailesinin üyelerini, valileri,süvarileri,zanaatçıları tümüyle ganimet olarak alıp Asur’a getirdim. Büyük, küçük, kadın, erkek, tüm insanları, atları, katırları, eşekleri, çekirgeler gibi kaynaşan büyük ve küçükbaş hayvan sürülerini de alıp getirdim. Sus’un, Madaktu’nun, Haltemaş’ın ve öteki kentlerin küllerini getirdim Asur’a. Bir aylık bir sürede tüm Elam’ı dize getirdim. Kırlarda insan seslerine, sürülerin gürültüsüne, sevinç çığlıklarına son verdim. Yerlerini yaban eşeklerine , ceylanlara ve başka yabanıl hayvanlara bıraktım”. Layard, 1850 yılı içinde yeniden İstanbul’a geldi. Osmanlı Hükümeti’ne başvuruda bulunarak Musul yakınlarında Asurlulara ait tarihi yerlerde arkeolojik araştırmalar yapma isteğini belirtti. Osmanlı Arşivinde bulunan Layard’ın başvurusu ile ilgili olarak belgenin sadeleştirilmiş metnini sunuyoruz: “Tezkiredir. İngiltere devleti tebasından Mösyö Layard, antika araştırması dolayısıyla Musul ve Bağdat taraflarında olduğundan, bulacağı eski eserlerin dışarı çıkarılmasına müsaade olunması İngiltere elçiliği tarafından istendiğinden ol hususta Fethi Paşa hazretleriyle haberleşmeyi esas alan tezkire (rapor) sunulmak için takdim kılındı. Tarih aliminin manevi kaynağı olan eski eserlerin şunun bunun çıkarıp dışarı götürmesi devleti aliyyeye (Osmanlı) münasip olmadığından bu maddenin tamamen yasaklanması ve padişahın sayesinde yapılmış bulunan müzenin ilerletilmesi hakkında düşünülen karar ve nizamın içinde bulunmak doğal işlerden bulunduğuna ve İngiltere elçiliğinin işbu dilekçesi bundan evvel verilmiş olmasına bakılarak ve bu hususta ilişiklik olmamak için adı geçen İngiltereli’nin antika dışarı götürmesine tezkirede yazılmış bulunan şartlar ile müsaade olunması ve bu sureti İngiltere elçisi mösyö Canning dahi uygun görüp, fakat düşünüldüğü üzere yalnız üç ay için ruhsat verilmesi çünkü şimdi kış olduğundan iş görülemiyeceği cihetle pek az olacağından biraz uzatılması ifade olunup gerçekten çıkarılacak eşyadan devlete (Osmanlı) bırakılacağı ve gerçekten kış mevsimi çalışamıyacağından bu kadar müddet kafi olmayacağı cihetle bu sürenin uzatılmasında sakınca olamıyacağından altı ay için ruhsat verilmesi ve bu İngiltereli’nin antika çıkarılmasıyla uğraşması esnasında devletten bir ehliyetli memur bulunur ise onun görünürdeki kazılarını ve ne gibi şeyler çıkardığını görmek ve öğrenmek faydaları hasıl olacağından mümkün olduğu halde icrayı icabına himmet olunmak üzere icrayı icabının Fethi Paşa hazretlerine bildirilmesi münasib gibi açıklanmışsa da ol hususta emru ferman padişah ne buyurur ise ona uyulacağı beyanıyla tezkire” Layard eserleri kaçırırken. “Koskoca Osmanlı ülkesinde taştan çok ne vardır. Musul yöresinde de dağ taş her yer taş ve toprak ile doludur. Ören yerinin altından bir taş parçası olan heykeller çıkmış ne olacak. Verelim gitsin!” düşüncesinden hareket eden yöneticilerin bulunduğu yerde Layard, Musul civarında yarım bıraktığı kazılarına devam etti. Bulduklarını herkesin gözü önünde ülkesi İngiltere’ye kaçırdı. Londra’daki British Museum’da Asur dönemi eserleri için Ninova kral sarayı bir salonun içinde yeniden inşa edildi. Musul’dan kaçırılan çok sayıda tarihi eser burada sergilenmeye başlandı. Aradan yıllar geçti. Osmanlı’nın topraklarını korumada zor anlar yaşadığı 1877 yılı içinde Londra’dan İSTANBUL’A yeni bir Elçinin tayin olduğu haberi geldi. Saçları ağarmış, sakalları çenesine kadar sarkan, bakışları şüphe dolu bu insan ülkesi İngiltere’yi en üst düzeyde temsil eden bir yetkili idi. “Sir Austen Henry Layard” adını taşıyan bu kişi yıllar önce Osmanlı’nın kuzey ırak topraklarında antika taş arayan Layard’dan başkası değildi. O’nun ülkesi adına yaptığı çalışmalar devletin en üst düzeyde onur ünvanı olan “Sir” yani “Efendi” olmuştu. 1877 yılı içinde “Öldürücü bir askeri hamle” yaparak Osmanlı’nın Balkanlar ve Kafkasya’daki sınırlarını aşarak İstanbul’a doğru yaklaşan, Yeşilköy yakınlarına kadar gelen Rus ordusunun saldırıları karşısında bir yere kadar Seyirci kalmıştı İngiltere’nin Büyükelçisi Layard. Şubat 1878 içinde Ruslar Yeşilköy’e kadar geldiler ve Ayastefanos anlaşmasının 16.maddesi “ Ermenistan olarak görülen Doğu Anadolu vilayetlerinde Ermeniler lehine reform yapılması” görüşleri yer alıyordu. Layard, bu gelişmeler karşısında ülkesi İngiltere adına “altın vuruşu” yaptı. Osmanlı’nın güvenliği tehlikeye girmişti. Anadolu’nun muhtemel bir Rus saldırısı karşısında askeri güvenliğini sağlamak üzere Kıbrıs adasının geçici üs olarak verilmesi gerektiği görüşlerini dile getirdi. Haziran 1878 içinde yapılan bir anlaşma ile Padişah “hukuku şahaneme asla halel gelmemesi şartıyla” sözlerini belge üzerine kırmızı mürekkep ile yazarak İngiltere’nin Kıbrıs’ı askeri üs olarak kullanmasına izin verdi. Bilindiği üzere İngiltere’nin görünüşte Osmanlı’nın Rusya karşısında dağılmasına karşı çıktığı ve Berlin kongresinin toplanmasını sağladığı burada “Ermenistan olarak görülen Anadolu eyaletlerinin” sözleri değiştirilerek “Ermenilerin de yaşadığı topraklar” olarak yer almıştı. Layard, 1880 yılına kadar İstanbul’da elçi olarak görev yaptı. Bu süre içinde Ermeni sorunu dahil, Osmanlı’nın “ekonomik kontrole alınması, Yahudi ideallerinin canlanması” için elinden gelen çalışmaları sürdürdü. (Cezmi Yurtsever, Şifre)  

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.