Bugün yazı günüm değil. Ama bizim meslek böyle. Durmak, zaman kaybetmek olmaz. Öyle şeyler olur ki sabahı bekleyemezsiniz gazeteye gitmek için. Yazmak, paylaşmak bildiklerinizi gördüklerinizi işittiklerinizi birilerine ulaştırmak istersiniz. Bu heyecandır sizi ayakta tutan. Gece yarısı uykudan uyandıran... Ya da uyutmayan...Dün gece de buna benzer şeyler yaşadım... Yazıp yazmama konusunda gidip geldim. Çünkü hiçbir zaman isimlere girmek, kişileri hedef almak ya da incitmek istemem. Kaçınırım. Yanlış anlaşılmaktan korkarım. Ta ki onlar oyun kurana kadar. Bu kez isimler SOSYAL MEDYADA olduğu halde yine de kaçındım.
Yoksa kimseyle bir işim yok!
Ama bir işim var!
O da yazmak!
Takip edenler bilir hakkında çok az bilgi bulunan çok önemli bir TÜRK vardı. Satvet Lütfi Tozan. Filmi olur. Belki de yaparız.
Neyse...
Satvet Bey gençliğinin ilk yıllarından beri DEVLETE yani Abdülhamit Han'a karşıydı.
Bunu da gösterirdi. İngilizler'in buradaki en önemli adamıydı. Silah satar, petrol satar, savaş çıkarır ya da barış getirirdi. "Belgrad'ı kurtaran Türk" olarak ün yapmıştı! Çok ama çok zengindi. Bugün herkesin bildiği EMİRGAN KORUSU onundu.
Sadece bu kadar mı? Değil elbette!
Kadıköy'den Üsküdar'a kadar olan uçsuz bucaksız arazi kendisine aitti! 1960 ve 1971 darbelerinin arkasındaki İNGİLİZ oydu! Satvet Bey Hollanda'nın dev petrol şirketi Royal Dutch'ın Türkiye temsilcisiydi. Eşi de ünlüydü!
Alman silah devinin kızı Regger ile hayatını birleştirmişti! Dedikoduya göre İngilizler çocuk sahibi olmasını engellemişti.
Çok parası vardı. Madanoğlu Paşa kendisinin sözünden çıkmazdı. Hatta öldükten sonra servetinin bir kısmını onun yönettiği iddia edildi. Dedim ya çok parası vardı. Hatta bir gün Muhsin Batur Paşa "Şu Amerikalılar'dan kurtulup kendi uçağımızı yapalım" dedi.
Ortak olarak da Ruslar'ı ve Fransızlar'ı önerdi!
Tozan ise "Uçak yapılacaksa İngilizler'le yapalım. Fabrikayı da arazime kuralım" dedi!
Bu projeden son anda dönüldü!
Takılmayalım...
Konumuz bu değil... Satvet Bey ölmeden önce servetinin (tam olarak bilen yok!)önemli bir kısmını DARÜŞŞAFAKA CEMİYETİ'ne bağışladı... Sadece para da değil, muazzam tablolar ve sanat eserlerini de bıraktı.
Devam...
Önceki gece hava güzel bahanesiyle Bekir'le birlikte "Boğaz'a inip bir kahve içelim!" diye düşündük. Gittiğimiz otel her zamankinden çok daha kalabalıktı. "Düğün var"zannettik.
Neyse kalabalığı yarıp sakin bir yere oturduk.
1 saat ya kaldık ya kalmadık... Tam kalkıp aracımıza doğru gidiyorduk ki bizi tanıyan ve seven iki DOST yaklaştı. Hal hatır soramadan "Kimin burada kaldığını biliyor musunuz?" dedi.
Bilmiyorduk. Nereden bilecektik ki...
Ayaküstü sohbet başladı. Belli ki iki DOST Prensi takip ediyordu. Attığı her adımı not ediyorlardı. Oteli terk ederken başkalarının da takipte olduğunu gördüm."Sevinmedim" desem yalan olur... Dostlarımız Birleşik Krallık Wessex Kontu Prens Edward'ın neler yaptığını kimlerle oturup kalktığını tek tek anlattı. Yoğun bir programı vardı. Prens aslında Türkiye'nin hiç ama hiç bilmediği SATVET LÜTFİ TOZAN BEY'in var ettiği DARÜŞŞAFAKA'daki ödül töreni için gelmişti.
Arada bir başka OKULUN da gecesine katılmıştı. Aslında bunlar SIR değildi. Ama dostlarımız "İnanın en akıllı çocuklarımızı bunlar ele geçiriyor!" diye konuşunca sarsıldım. "Hala mı?" diye kendi kendime söylendim... Prens Edward, 8-A sınıfı öğrencileriyle bir süre sohbet etti. Gençlere "Kendinize güvenin, kendinize inanın" diye tavsiyelerde de bulundu. Gün programlarla akıp giderken akşam DEMET SABANCI HANIMEFENDİ'nin yalısında yemek vardı.
Pek çok tanınmış isim oradaydı. Sosyetik ve siyasi... İsimlere gerek yok. Ama önemli şahsiyetler oradaydı. Bazıları için önemsiz, bazıları için ise olağanüstü önemde sohbetlerin olduğu kulağıma geldi.
Dedim ya önemli değil...
Edward hiç yalnız bırakılmıyordu. Çok iyi ağırlanıyordu. Yalıdaki yemekte TÜRK MUTFAĞINDAN ÖRNEKLER sunuluyordu.
Akşam yemeğinde Wessex Kontu Prens Edward'a üzerinde "PRENS EDWARD"yazan mönü hazırlandı. Görkemli yemekte tepsi mantısı, sumak ve soğan şöleni yaşandı...
Elbette misafirimiz önemli biriydi ve olağanüstü ağırlanacaktı. Bunda hiçbir sorun yoktu. Ama Satvet Bey'den DARÜŞŞAFAKA'ya oradan da Prens Edward'a gelmemde hiç sorun yaşamazken TAV'ın patronu Hamdi Akın Bey'in KRALİYET AİLESİNE NASIL YAKLAŞTIĞINI ve BU KADAR YAKIN OLDUĞUNU anlamakta zorlandım.
Hamdi Bey özel uçağını gönderip PRENSİ Türkiye'ye getiriyor ve temaslar bittikten sonra da uçağını yine emrine veriyordu. Bunu da bilmiyordum. Hoşuma gitti. BöyleKÜRESEL çapta işadamlarımızın olması memnuniyet vericiydi. Bir de geçenlerde kulağıma gelmişti.
Hamdi Bey'in TAV'ın da devletin "TERÖR ÖRGÜTÜ" diye mücadele ettiği yapıdan özel isimler görev yapıyormuş. İyi ücretlerle hem de... İsim vermeme gerek yok. Tabii ki insanlar paralarını kazanacak. Tabii ki hayatlarına devam edecekler. Beni de hiç ama hiç ilgilendirmez zaten... Ama Hamdi Bey'in prensle ilişkisini anlayınca, devletin paralel yapı ile mücadelesini görünce HAMDİ BEY'in ilişkileri daha da çok dikkatimi çekti...
İngiliz Kraliyet ailesiyle yakın ilişkisini anlamışken diğer ilişkiyi nasıl anlamamız gerekiyordu! Ben işin içinden çıkamadım...
Hala anlamaya çalışıyorum...
Kafam karışık.
Ergün Diler/Takvim /2015/10/17
Prens'in arkadaşları
Bugün yazı günüm değil. Ama bizim meslek böyle. Durmak, zaman kaybetmek olmaz. Öyle şeyler olur ki sabahı bekleyemezsiniz gazeteye gitmek için. Yazmak, paylaşmak bildiklerinizi gördüklerinizi işittiklerinizi birilerine ulaştırmak istersiniz. Bu heyecandır
20 Ekim 2015 Salı 20:36
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.