Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun; “Suriye meselesi farklı ülkelerin tarafları desteklediği savaş olmaktan çıkıp uluslararası sorun olarak algılanmalı” cümlesi, aslında Suriye'dedevletler savaşı tehlikesini tespit eden en güçlü söz oldu. Hiçbir ülke, meseleyi bu boyutta ele almadı, böyle net bir duruş yeri belirlemedi, Suriye için böyle bir kaygıyı dile getirmedi.
İki milyondan fazla Suriyeli misafire ev sahipliği yapan Türkiye,birkaç bin kişinin sınırlarını zorlamasıyla paniğe kapılan Batı'ya söylüyor bu sözleri. Haftalardır Almanya ve Avrupa Birliği ülkelerinin mülteci paniğini tartışıyoruz.
Onlardan korkuyorlar. Ülkelerine almaktan korkuyorlar. Derilerinin esmerleşmesinden korkuyorlar. Sınırlara duvar örüp, tel örgü çekip dünyanın bu tarafında, kendilerinin de doğrudan içinde yer aldıkları savaştan kaçan insanların mağduriyetlerine karşı insafsızca bir tavır sergiliyorlar. Avrupa değerleriymiş, insanlık sorunlarıymış umurlarında bile değil. Birkaç bin mülteciyi güvenlik tehdidi ilan eden ülkelerin yaşadığımız coğrafyayı harabeye çevirmesini hep birlikte izliyoruz.
O örgütler Türkiye'ye karşı silahlandırılıyor
Evet, Suriye'de gerçek anlamda bir devletler mücadelesi yaşanıyor. Rusya var, ABD var, Fransa var, İran var, Suudi Arabistan var, Almanya var, işin yükünü çeken Türkiye var. Sadece mülteciler konusunda bile hiçbir yükü paylaşmayanların Suriye'deki savaşı bitirecek, ülkenin dönüşümünü sağlayacak, sağlam temellere oturtacak bir çözüm üretmesi mümkün olabilir mi?
Almanya'nın PKK ve YPG'yi silahlandırdığı, ABD'nin Kuzey Irak modelini Kuzey Suriye'de uyguladığı, bir başka Avrupa ülkesinin IŞİD'i piyasaya sürdüğü, İran'ın bütün askeri gücü ile Şam rejiminin yanında savaştığı, Türkiye'nin sınırlarını ateş topuna döndüren bir krizle yüzleştiği bir ülkeden söz ediyoruz.
Birkaç gündür ABD-Rusya arasındaki Suriye tiyatrosunu izliyoruz. Yok yedi yıllık geçiş dönemi, yok iki artı iki geçiş dönemi, yok Beşşar Esad şimdilik kalsın modeli, ortada formüller uçuşuyor. Rusya ve İran Esad'ı ayakta tutmaya çalışırken, Avrupa ülkeleri kendilerinin bile anlam veremediği bir Suriye politikası izlerken, ABD, İslami kimlikten arındırılmış bir Suriye için mücadele ediyor. Bu yüzden de hem Esad'ı ayakta tutacak formüllere kapı aralıyor hem deYPG gibi PKK'nın Suriye uzantısıyla iş tutuyor.
Çözümü engelliyorlar, hesapları çok başka..
Irak'ta da böyle yaptılar. Yıllara yatırım yapıp bölgenin, şartların olgunlaşmasını beklemişlerdi. Saddam Hüseyin'i önce devirmemiş, Bağdat'ta tutmuş, bölgesel şartlar olgunlaşınca yani harita çalışmalarına uygun hale gelince Irak'a yeniden müdahale edip Saddam'ı devirmişlerdi. Şimdi benzer senaryoyu Suriye'de uyguluyorlar. Çözümün önündeki en büyük engeli oluşturuyorlar.Suriye meselesinin sona ermesini engelliyorlar. Başka bir proje için ortamın olgunlaşmasını bekliyorlar.
Bir yere not edin, zamanı gelince, eğer hala ayaktaysa, o gün Esad'ı bizzat kendileri devirecek. Ama zamanlamasını kendileri belirleyecek. Onlar bunu yaptığında bizler, coğrafyanın çok vahim bir manzarasıyla karşılaşacağız. Acı sürprizler göreceğiz. Türkiye'nin ve coğrafyanın çözümlerini engelleyip kendi coğrafya planlarına bizi demahkum edecekler. İşte o zaman ateş bütün bölgeyi sarmış olacak. Onlar bunu bekliyorlar, “ortam olgunlaşması” bizim için bu anlama geliyor.
Savaşı ülkemize servis ediyorlar
Türkiye bütün bu çözüm arayışlarında merkezde yer almalı, alıyor da. Ama bunların dışında Türkiye sadece kendisini ve kendisiylecoğrafyayı önceleyecek iki ayrı yol haritası çizmeli. Şunu bilmeli ki, Irak ve Suriye'den sonra savaş Türkiye'nin içlerine servis edilecek. Daha şimdiden bunun örneklerini görmeye başladık.
PKK ve YPG'nin son saldırılarını hep Türkiye içi dinamiklerle düşünüyoruz. Oysa bunlar bölgesel ve dışarıyla ilgili projelerin yeni aşamalarıdır. Hem içeride seçimler etkilenecek, kamuoyu yönlendirilecek, iç politika dizayn edilecek hem de PKK üzerinden Suriye savaşı Türkiye içlerine servis edilecekti. Bu yüzden son saldırı furyası, coğrafyayı rehin alan kapsamlı istikrarsızlaştırma projesinin Türkiye ayağıdır.
Yarını düşünerek hareket etmemiz gerekiyor. Beş yıl sonra, on yıl sonra Suriye ne olacak, Türkiye'nin güney sınırlarında neler yaşanacak, coğrafya için harita taslakları nasıl şekil bulacak, öngörebilmemiz gerekiyor. Ben bu süreci, 2003'ten beri devam eden çözülme sürecinin bir parçası olarak görüyorum ve bu projenin her aşaması bir başka gerekçeyle, bir başka kamuflajla bizlere servis edildi.
İslamcı olmasın, Türkiye'yi vursun
Yeni servisin şifresini Kuzey Suriye koridoru üzerinden çözebilirsiniz. YPG üzerinden yürütülen Kuzey Irak-Akdeniz Koridoru'na yönelik hızlı müdahale sürecini dikkatle izlerseniz, PKK ile YPG'nin aynı şey olduğunu, bu iki örgütün de Batılı ülkeler tarafından desteklendiğini, açıkça silahlandırıldığını ve bu bölgelere yerleştirildiğini görürsünüz.
Türkiye'nin teröristi Amerika'nın ve Avrupa'nın müttefikleri oluyorsa, “bunlar İslamcı değil, tehlike değil, seküler” söylemi üzerinden beslenip büyütülüyorsa, bu güçle Türkiye ile hesaplaşmayayönlendiriliyorsa, bir adım sonrasında kimin hedef olacağını anlamak zor olmasa gerek.
Türkiye Kuzey Suriye koridoruna biraz geç müdahale etti. Onlar da bu projeyi şimdilik ertelemiş görünüyorlar. Göreceksiniz, çok yakın bir zamanda bir tür oldu-bitti ile ya da başka bir olağanüstü durum nedeniyle o koridoru Akdeniz'e ulaştırmaya çalışacaklar.
Sadece PKK-YPG savaşı değil bu..
Peki ne olacak ondan sonra? Türkiye'nin bütün Güney'ine kendi duvarlarını örmüş olacaklar. Sen içeride hangi vesayete direnirsen diren, sınırlarının ötesinde bir başka vesayet kurulmuş olacak. Bütün o koridor cephe hattına dönüşecek. Daha şimdiden “vakit geldi, Türkiye cephesini açın” talimatını verenler, o zaman açık savaşı başlatacak.
Dolayısıyla PKK-YPG'nin bugün Türkiye'ye karşı başlattıkları savaşı bir çokuluslu müdahale olarak tanımlamak gerekiyor. Türkiye PKK ile savaşmıyor, yarının haritasını çizenlerle mücadele ediyor. Suriye meselesi sadece mülteciler meselesi değildir. Biz bu konuda insanlığa gerekli dersi verdik. Ancak örgütler üzerinden servis edilen Suriye savaşının hızla bölgeselleşmesi ihtimaline karşı teyakkuza geçmek gerekiyor.
En yakın tehdit, en acil mesele
Daha şimdiden güney sınırlarımızı rehin alan, yer yer içeriye servis edilen savaşı durdurmak için çok acil çözüme yoğunlaşmak gerekiyor. ABD-Rusya arasında parsellenecek bir çözüm, Türkiye'nin güvenlik kaygılarını gidermeyebilir. Hatta daha fazla güvenlik sorunlarına yol açabilir.
Savaşı şehirlerimize servis edenlerin çözümü bize huzur vermeyebilir. Çok güçlü bir söylem, güçlü bir duruş, büyük oranda güce dayalı bir Suriye inisiyatifi elzemdir. Hiçbir gücün Türkiye'yimasa dışına atmasına izin verilmemelidir. New York'ta taktikler savaşabilir ama Suriye meselesi jeoplitik bir meseledir, geleceğin haritalarını şekillendirecek bir meseledir.
Türkiye için en yakın tehdittir, en acil meseledir.
İbrahim KARAGÜL/Yenisafak. Eylül 30. 2015
Pkk ve ypg ile değil ülkelerle savaşıyoruz.
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun; “Suriye meselesi farklı ülkelerin tarafları desteklediği savaş olmaktan çıkıp uluslararası sorun olarak algılanmalı” cümlesi, aslında Suriye'dedevletler savaşı tehlikesini tespit eden en güçlü söz oldu. Hiçbir ülke, meseleyi
07 Ekim 2015 Çarşamba 02:59
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.