Akrep, akrepliğini... Gâvur, gâvurluğunu... Aydın, aydınlığını yapacak!
Hikâyeyi bilirsiniz...
Zamanın birinde, bir nehir kıyısında bir kurbağa yaşarmış... Bu kurbağa, nehrin diğer kıyısına hayvanları geçirir, onlara iyilik edermiş.
Bir gün, bir akrep gelmiş...
“Kurbağa kardeş, beni de karşı kıyıya geçirir misin” demiş... Kurbağaiyiniyetli ama, o kadar da saf değilmiş.
“Olur mu öyle şey?.. Sen akrepsin, ben seni nasıl karşı kıyıya geçiririm. Sen bana zarar verirsin” demiş.
Akrep, muhatabının “iyiniyetli ve yardımsever” olduğunu biliyor ya; “Sen beni yine de karşı kıyıya geçir, ben sana bir şey yapmam... Nasıl olsa ikimiz de suyun içinde olacağız!.. Sokarsam ikimiz birden boğuluruz”deyince, “kurbağa”nın aklına yatmış...
Doğru ya; böyle bir şey olursa ikisine de zarar gelecek... Sırtına almış akrepi...
Tam nehrin ortasında iken, akrep kurbağayı bir güzel sokmuş... Kurbağa, akrebin zehirinden boğulurken, sormuş;
“Neden?”.
Akrep ne desin;
“Ne yapayım, huyum bu.”
Evet; akrepe, “Niye soktun?” diye sorulmaz!.. Huyu bu!..
Can çıkar, huy çıkmaz!..
KKTC’DEKİ EZAN DÜŞMANLARI
“Gâvurluk” da öyle!..
İster “Avrupalı” olsun, ister “Türk” ya da “Kürt”...
Eğer “gâvûr” ise;
İllâ “gâvurluğunu” yapacak!..
Tıpkı, “Kıbrıslı Türk Avukat” gibi!..
Efendim, malûmlarınız olduğu üzre, KKTC’de, Güzelyurt’a bağlı Lefkekasabasındaki Şeyh Nazım, Pir Paşa ve Aşağı Camilerinde “hoparlörle sabah ezanı okunması” yasaklanmış!..
Hem de;
“Mahkeme kararıyla!”
Olay şuymuş:
Bir avukat, “sabah okunan ezan”ın kendisine “rahatsızlık” verdiğini iddia ederek, “mahkeme”ye başvurmuş ve “hoparlörle ezan okunmasının yasaklanmasını” istemiş!..
Avukat gibi, mahkemedeki “hakim”lerde de bir “gâvurluk” olmalı ki,“avukat”ın talebini yerinde bulup, adı geçen camilerde “hoparlörle sabah ezanı okunması yasak!” diye karar vermiş!..
Vermiş vermesine de;
Takan kim?..
Eskiden; “Kim takar Yalova Kaymakamını?” diye bir söz vardı... Şimdi aynı söz KKTC’deki “avukat” ve “yasak” kararını veren “hakim”ler için geçerli!..
“Kim takar gâvur avukatı?”
“Kim takar hakimi ve onun verdiği yasak kararını?”
“Avukatın talebine, mahkemenin ezan yasağı kararı”na rağmen, her üç camide de “ezan okunmaya” devam edilmiş ki; “Ezanıma Dokunma”kampanyası başlatan “KKTC’li gençleri” kutluyorum!..
GİDİN, GÜNEY’DE YAŞAYIN!
Bu avukat ve hakime sormak gerekmez mi; “Ulan, sizler ne tarih bilmez adamlarsınız?.. Bilmez misiniz ki; Kıbrıs Türk’ü ezanı için, namusu için, toprağı için binlerce şehit verdi... Bari şehitlere saygınızdan kesin sesinizi!.. Eğer böğürmeye ve höykürmeye devam edecekseniz; gidin Güney kesimine, yani Rum kesimine!.. Gidin, çan sesleri altında yaşayın!”
Peki, seslerini keserler mi?..
Kesmezler!..
Yine “hırlar”lar,
Yine “zırlar”lar!..
Öyle ya;
“Akrep, akreplikten,
Gâvur, gâvurluktan vazgeçmez!”
Bildiğim kadarıyla;
KKTC Din İşleri Başkanı Talip Atalay, KKTC Din İşleri Başkanlığı Lefke Temilcisi Mehmet Genç ve Türkiye Cami ve Kur’an Kursu Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Recep Kıyak’ın yanısıra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da “ezan” meselesiyle yakından ilgileniyor!..
Umarım KKTC Cumhurbaşkanı ile görüşürler de; “dinsiz avukat” ve“densiz hakim”in yol açtığı “galeyan”ın bir “isyan”a dönüşmesine engel olurlar!..
Merhum Mehmet Akif’in dediği gibi;
“Ruhumun senden İlâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli
Bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli
Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli.”
Sen Ezan’ı susturur isen, “Müslümanlığına şehadet” edecek ne kalır geriye?..
Haa, “çağdaş(!) bir bayan avukat” ya da “çağdaş(!) bir erkek hakim” olarak; dersiniz ki; “Biz Müslüman değiliz!.. Müslüman olsaydık, zaten Ezan’dan şikâyet etmezdik” der ve şunu ilâve edebilirsiniz;
“Biz gâvuruz!..
Dolayısıyla, elbette gâvurluğumuzun gereğini yerine getireceğiz!”
İşte o zaman, diyecek bir sözüm olmaz... Bir “gâvur”a ne diyebilirim ki?..
“Gâvur, gâvurluğunu yapacak!”
Akrep de, akrepliğini!..
Bize de “Arif Nihat Asya’nın şiiri” gibi “dua” etmek düşer.
“Biz, kısık sesleriz... minareleri,
Sen, ezansız bırakma Allah’ım!
Mahyasızdır minareler... göğü de,
Kehkeşansız bırakma Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah’ım!”
YILANIN DELİĞİ
Bütün mesele;
Müslüman’ın “uyanık” olması, ikinci defa aynı tuzağa düşmemesidir!..
Malûm, bir “Hadis-i Şerif” vardır...
Ebû Hüreyre (radıyallahu anh)dan rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem(sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurdu:
“Mü’min, bir yılan deliğinden iki defa ısırılmaz.”
AK Parti Konya Milletvekili Cem Zorlu, bu “hadis”in gerekçesi konusunda şu bilgiyi veriyor:
Efendimiz aleyhisselâm; bu hadis-i şerifi, Câhiliye devri şâirlerinden Ebû Azze’ye söylemiştir.
Bu Mekkeli şair, Bedir Gazvesi’nde esir alınıp Resûlullah’ın huzuruna getirildiği zaman, boyun büküp halini Resûlullah’a arz etti: “Sen de biliyorsun ki, benim fidye verecek malım-mülküm yok; çoluğu çocuğu haddinden fazla fakir bir adamım. Şayet lütfeder beni serbest bırakırsan, söz veriyorum artık aleyhinde bulunmayacağım.”
Resûlullah (sav) kendisini serbest bırakınca, onu metheden bir de kasidesöyledi.
Ertesi yıl müşrikler Uhud Gazvesi’ne hazırlanırken, Hz. Peygamber’e söz verdiği için bu savaşa katılmayacağını ifade etti; fakat kendisine vaad edilen maddi imkânlara dayanamayıp, savaşa katıldı.
Hatta; müşrikleri Müslümanlarla savaşmaya teşvik eden şiirler söyledi.
Ama bu savaşta yine Müslümanlara esir düştü.
Bağışlanması için dil dökmeye başlayınca Resûlullah Efendimiz işte bu hikmet dolu hadisi söyleyerek; “Mü’min bir yılan deliğinden iki defa ısırılmaz” buyurdu ve Âsım İbni Sâbit’e emrederek Ebû Azze’nin boynunu vurdurdu.
Peki, bu “hadis-i şerif”ten çıkarmamız gereken “ders” nedir?..
Mü’min, dikkatli ve uyanık insandır...
Kendisine hile yapan, tuzak kuran, kendisini oyuna getirmek isteyenlerin oyununa gelmez.
Dikkatsizlik veya tedbirsizlik sebebiyle bir defa aldatılsa bile, ferâsetini kullanarak ikinci defa aynı tuzağa yakalanmaz.
Mü’min, halîm, selîm bir insandır. Gerektiğinde karşısındakini bağışlar, yapılan kusurları büyütmez. Ama biri kendisini kandırmaya kalkar, o da bunu fark ederse, bu defa İslâm’ın ve kendinin izzetini korumak için bu hilekârı bağışlamaz, ona haddini bildirir.
Daha da özetleyecek olursak;
l Müslüman; her konuda dikkatli ve uyanık olacaktır... Kendisini aldatmak isteyenlerin oyununa gelmeyecektir.
l Bir defa yanılmış, aldatılmış, oyuna getirilmiş olsa bile, ikinci defa aynı oyuna gelmeyecektir.
SÜR EŞEĞİNİ KELKİT’E!
Hadi, bu Hadis-i Şerif’i günümüze uyarlayalım... Tabiî, “Hadis-i Şerif”i uyarlarken; “Akrep ile Kurbağa” hikâyesini ve “Kuzey Kıbrıs’taki ezan düşmanı avukat ve hakim” olayını da göz önüne getirelim...
Malûm, son günlerde, bizim “muhafazakâr camia”da bir “moda” başladı!..
Diyorlar ki;
“Artık kucaklaşma zamanı!”
İyi de, arkadaş;
“Sen yeni mi fark ettin?.. Biz yıllardır tokalaşmak ve kucaklaşmak için zaten el uzatıyoruz!.. Ama bizim ellerimizi sıkılı yumruklarla karşılayan onlar!..
Bizi yanlarına yaklaştırmayan onlar!..
Dün; bizi dışlayan, aşağılayan, horlayan ve adam yerine koymayan, hatta inancımızla savaşan onlardı!.. Şimdi kalkmışlar, bize barış teklif ediyorlar!..
Geçti Bor’un pazarı,
Sürün eşeğinizi Kelkit’e!”
Haa, şunu da söyleyeyim:
“Huylu, huyundan vazgeçmez!”
Tıpkı “akrep” gibi!..
Bilmem, anlatabildim mi?..
Anlayana sivrisinek-saz,
Anlamayana “Aydın” bile az!.. *************************************************************************************
İhanete odaklı Fetullahçı polislerden her şey beklenir!
“Suriyeli Kürtler”in Türkiye’ye sığındığı dönemde “istihbarat gizlediği”iddiasıyla gözaltına alınan Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü eski İstihbarat Şube Müdür Vekili Emniyet Amiri Mustafa Balcılar, dün tutuklanmış!..
Peki, niye?.. Efendim; daha önce, yani Kobani’de (Ayn el Arap) YPG veDAEŞ terör örgütleri arasında çatışmaların yaşandığı dönemde, özellikleSuruç’taki yol kapatma, molotof atma ve silahlı saldırı gibi olaylar sırasında, “istihbari bilgileri olağan akışında üstlerine bildirmeyerek çalışmaları baltaladığı” iddiasıyla müfettişlerce Balcılar hakkında soruşturma açılmıştı. Bunun sonucunda Balcılar, “Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ) adına kasten bilgi vermediği”gerekçesiyle açığa alınmıştı.
Soruşturmanın ardından İl Emniyet Müdürlüğü ekiplerince Perşembe günü gözaltına alınan Balcılar, emniyetteki işlemlerinin ardından çıkarıldığı mahkemece, “terör örgütü kurmak ve örgüt adına faaliyet göstermek”suçlamasıyla, dün tutuklanmış!..
Şimdi, gel de merak etme;
Acaba, 11 Mayıs 2013 tarihinde, “52 kişinin öldüğü Reyhanlı saldırısı”nın arkasında da; “istihbari bilgileri gizleyen Fetullahçı bir polis” mi vardı?!?..
Öyle ya; onlardan her şey beklenir!.. Hasan Karakaya/Yeniakit . 08 Kasım 2015