Öne Çıkanlar ümmet Sadık Yalsızuçanlar MI5 ankara daki patlama Armagedon

İngiliz oyunu hiç bitmez!

Meclisi dağıtmasına bakmayın, tarihsel olarak Batı tarzı (çünkü Osmanlı’nın kendine has danışma meclisleri hep vardır) demokrasi arayışları, Sultan II. Abdülhamid’den beri var… Bu çerçevede dünya anayasaları incelenmiş, tercüme edilmiş, “bize has” oldu

İngiliz oyunu hiç bitmez!
Meclisi dağıtmasına bakmayın, tarihsel olarak Batı tarzı (çünkü Osmanlı’nın kendine has danışma meclisleri hep vardır) demokrasi arayışları, Sultan II. Abdülhamid’den beri var… Bu çerçevede dünya anayasaları incelenmiş, tercüme edilmiş, “bize has” olduğu düşünülen anayasalar hazırlanmış, seçimler yapılmış, parlamentolar kurulmuş, meşrutiyet denenmiş, yumuşak bir geçiş amaçlanmıştı. O gidişin “demokratik cumhuriyet” çizgisine geleceği aşikârdı. Belki İngiltere tipi bir “demokratik monarşi” olurduk. Ancak hilâfet devam ederdi. Hilafetin devam etmesi, özellikle İslam ülkelerine (ve petrol yataklarına) hâkimiyet hesapları yapan İngiltere’nin işine gelmiyordu. Başkentimizi alelacele işgal etti. Ama bizimle savaşmadı, yayabilecek durumdayken, işgali Anadolu’ya yaymadı. Bunun yerine bir maşa kullandı ve Yunanistan’ın Batı Anadolu’yu işgal etmesini sağladı. Yunanistan, tanımadığı denizaşırı topraklarda, yetersiz bir kuvvetle, yirmi yıl aralıksız savaşarak deneyim kazanmış Osmanlı ordusunu elbette ki yenemezdi. Zaten Yunanistan da İngiliz desteğine güvenip, onların daveti üzerine İzmir’i işgal etmiş, yine İngiltere’nin destek taahhüdüne güvenerek işgali Aydın ve Bursa havalisine kadar yaymıştı. Fakat ne hikmetse, beklediği desteği İngiltere’den alamadı. Osmanlı ordusuyla baş başa bırakıldı. Milis alayları tarafından iyice yıpratıldıktan sonra, son darbeyi Sakarya’da yedi, perişan halde kaçtı. Böylece kimsenin pek tanımadığı Ankara ekibi (bazı tarihçilere göre Kongre Hükümeti) önemli bir “zafer” kazanmış ve ülke çapında tanınmaya başlanmış oluyordu. Bu “zafer” sonucu Atatürk’le İsmet Paşa’nın yıldızı parlarken, rakip olabileceği düşünülen isimler (en başta da Çerkez Edhem Bey, sonra Karabekir Paşa) bir bir ayıklanacaktı. Sonra Lozan Konferansı başladı. İngiltere “galip” tarafta, Yunanistan ise “mağlüp” tarafta oturuyordu. Yunanistan Başbakanı Venizelos bu işe çok şaşırmış, Türk Murahhas Heyeti Başkanı İsmet Paşa’ya, “İngiltere masanın galip tarafında otururken, ben İngiltere’nin müttefiki olarak neden mağlup taraftayım?..” diye yakınmaktan kendini alamamıştı. Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923’de imzalandı. 29 Ekim 1923’te de Cumhuriyet ilân edildi. Mustafa Kemal Paşa ölene kadar Cumhurbaşkanı, İsmet Paşa ise Başbakan oldu. Saltanat 16 Mart 1920 tarihinden geçerli olmak üzere zaten kaldırılmış, Sultan Vahideddin “sade vatandaş”a dönüşmüş, nihayet aldığı tehditlerin de etkisiyle ülke dışına kaçmak zorunda kalmıştı (17 Kasım 1920). Saltanatın ve hilafetin devam etmesi demek, Mustafa Kemal Paşa’nın en fazla genelkurmay başkanlığına, İsmet Paşa’nın da kuvvet komutanlığına razı olması demekti. Ama sistem değişir, meşrutiyet yerine cumhuriyet ilân edilirse, Kemal Paşa padişah yetkilerini aşan yetkilerle donatılmış “Ebedi Şef”, İsmet Paşa ise zaman içinde “Milli Şef” olabilirdi. Neyse, saltanattan sonra, “devletsiz hilafet” de 3 Mart 1924’de kaldırıldı (hilafet kaldırılmadan, İngiltere’nin Lozan Andlaşması’nı imzalamadığını hatırlayalım lütfen)… Maksat hasıl olmuş, İngiltere’nin çıkarlarına engel teşkil eden hilafet kalkmış, Ortadoğu’da uyduruk devletler kurulmuş, petrol yatakları tümüyle İngiltere’nin kontrolüne girmişti… Öyle bir şeytanî zekâ kullandı ki, bölge hâlâ toparlanamıyor… Yavuz Bahadıroğlu

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.