Bir şekilde bu terörden inşallah kurtulacağız. Çünkü hem devletin, hem hükümetin, hem de halkın iradesi bu yönde...
Terörden kurtulacağız da, bu isteksiz, yüreksiz, hedefsiz, gayesiz eğitim sisteminden nasıl kurtulacağız?..
Devletin, hükümetin ve halkın bu konuda bir irade beyanı yok. Sayın Cumhurbaşkanı arada bir Lozan’ı eleştiriyor, arada bir ders kitaplarının değişmesi, özellikle tarihin yeniden yazılması gerektiğini söylüyor, ama gereğini yapma konusunda sorumlular çok isteksiz.
Kafa sallayıp Sayın Cumhurbaşkanı’nı onaylamakla yetiniyorlar. Kimse harekete geçmiyor. Çocuklarımız cumhuriyet öncesinden beri “Haçlı mantığı”yla yazılmış ders kitapları okuyorlar.
Rahmetli Hocam Cemil Meriç’in tespitidir: “Haçlıların en büyük zaferi tarih kitaplarımızdır” demişti.
Ders kitapları vasıtasıyla kendi kendisini aşağılayan, küçümseyen başka bir millet var mı bilmiyorum, bildiğim şu ki, biz, tarih kitaplarımız vasıtasıyla kendi kendimizi aşağılıyoruz.
Avrupalı kralları ve komutanları “Büyük İskender”, “Aslan Yürekli Rişar” ya da “Güzel Filip” diye büyütürken, milli tarihimizn büyük komutanlarını küçümsüyoruz. Padişahların kimisine “sarhoş”, kimisine “ayyaş”, kimisine “Kızıl Sultan”, kimisine “Deli”, kimisine “vatan haini” demekte hiçbir mahzur görmüyoruz.
Ne eğitim ama kendi kendimize gol atıp duruyoruz.
¥
OECD tarafından yaptırılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) sonuçları geçenlerde yayınlandı. Durumumuz berbat! 72 ülke arasında matematikte 49. sıraya, fen bilimlerinde 52. sıraya, kendi dilinde okuyup anlamada 50. sıraya düştük.
Eğitim kalitesi açısından 35 OECD ülkesi arasında 34. sıradayız. Bizden kötü durumda bulunan tek ülke Meksika…
Şahidim: Üniversite öğrencilerinin bazıları önündeki metni okuyamıyor, kekeliyor; bazıları basit dört işlemde bile zorlanıyor. Mevlâna hakkında iki cümle kuracak öğrenci mumla aranıyor.
¥
Harf inkılâbını (1 Kasım 1928) yapanlar, hiç gerçekleşmeyen bir hayal kurmuşlardı: Buna göre birkaç sene içinde okur-yazar oranı yüzde yüzlere çıkacaktı…
Bu imkânsızdı: Zira zihinlerimiz felç olmuştu. En basit eski metinleri bile okuyamaz hale gelmiştik. Sonunda kültürümüze küstük.
“Kültür İhtilâli”nin böyle kaçınılmaz sonuçları olur: Toplumlar kendi kültürlerine küser. Taklitte varlık aramaya başlar. Bu da toplumu kendine yabancılaştırır.
Harf inkılâbından bu yana yaklaşık doksan sene geçti. Doksan senedir “Lâtin Alfabesi” kullanıyoruz. Bu süre zarfında bir sürü de “Okuma-yazma seferberliği” açıldı. Kâğıt üzerinde durum iyi gözükse de realite facia: Okuma-yazma bilenlerin büyük çoğunluğu otobüs tabelâsı dışında pek bir şey okumuyor!
Satılan gazete adedi de, satılan kitap sayısı da ortada…
“Dergi” derseniz, okur yokluğu yüzünden birbiri ardından kapandılar. Edebiyat-sanat dergileri şöyle dursun, Türkiye’de uzun yıllardan beri çocuk dergisi bile çıkmıyor.
Son yıllarda birbiri arkasından öyle çok tarih dergisi kapandı ki, bir söyleşimde “Dergilerin cenaze namazını kılmaktan yorulduğumu” söylemek zorunda kaldım.
Çok şükür bu alan tamamen boş değil: Mustafa Armağan ve ekibinin insanüstü çabalarıyla Derin Tarih yayın hayatına devam ediyor.
Benim gibi tarih sevenler açısından bu bir teselli: Zira dergisiz kültür hayatı olmaz. Yine Cemil Meriç Hocamın deyişiyle “Gazete günün tarihi, mecmua hür tefekkürün kalesidir.” Kale olmayınca, “hür tefekkür” nasıl gelişecek?
Nitekim de gelişemiyor!
Yavuz Bahadıroğlu/YeniAkit-24 Aralık 2016
Lozanı eleştiriyorsunuz da lozanda bile türk adası olan adaların yunanlıların işgal etmesiyle ilgili neden tek bir haber yapmıyorsunuz bu mu sizin vatanseverliğiniz